YA BENİMSİN YA TOPRAĞIN İSTATİSTİĞİ

0 84

Sevgili okur, büyük acıların istatistiği yapılabilir mi? Yapıyoruz, durmadan, her yıl. Ülkemizdeki kadın cinayetleri istatistiğine baktım. Sağ olsun yapanlar kadınların neden öldürüldüğüne, hangi ilde ne kadar olduğuna kadar her bir ayrıntıyı vermiş. İstatistik için başlık atmak gerekse “Ya benimsin, ya kara toprağın” olması gerekir. Bununla ilgili metne bağlı soru olarak “bu istatistikten çıkardığınız sonuç nedir” diye sorsalar : Erkekler kadınları kendileri gibi irade sahibi bir insan olarak değil, aldıkları araba gibi bir çeşit mülk olarak görüyorlar diye cevap verirdim. Çünkü hakikaten sözde sevdikleri kadınları öldürme nedenleri arasında kendilerince “namus” kabul ettikleri “terk edilme, boşanma davasıyla yüz yüze gelme” gibi  nedenler başı çekiyor. Haa bunun yanı sıra, “telefon şifresini vermedi, yemeğe salça koydu” gibi sudan sebepler de var. Kızmayın hemen. Sudan sebep derken “oooo mümkün değil” tip nedenlerden az da olsa ayırabilmek için dedim. Adamlar, oyunu bitiren golü kendileri atmak istemiş. Dolayısıyla ilişkiyi asıl bitiren kendileri, zat-ı rezilleri olmuş, bravo. Kalan vakitlerini hapiste tövbe ederek geçirirlerse bi ihtimal yetmişli yaşlarında çıkıp, katıldıkları izdivaç programlarında, kalan ömürlerinde kendilerine salçasız yemek yapan başka bir “mülkle” tanışıp evlenebilirler.

İstatistikte en ilgimi çeken bölüm, belli şehirlerde bu cinayetlerin yok denecek kadar az olması. Biraz onore etmek için saymak gerekirse Artvin, Tunceli, Karabük, Kırklareli, Bingöl, Gümüşhane gibi şehirlerde bu tip cinayetler yok denecek kazar az. Yok denecek kadarla yok arasındaki acısal farkı yine istatistik bilimi ölçemese gerek. Ben yine de bu gizemli olayı çözmek için ülkemizdeki sosyologları göreve çağırıyorum. Kalan iller delikanlılığın kitabını yazarken bu iller Rönesans dönemine mi girmiş? Bu iller çocuklarını sevgiye boğarken kalan iller ağızlarına acı biber mi sürmüş, bi bakılsın lütfen!

Peki biz ne yapalım mı dedin? Ben kendi evimde bazılarına göre küçük, önemsiz cinsiyetçi kodları çözmekle uğraşıyorum. Ah, bu içinde yaşadığım zaman diliminde cinayet sayılarına etki eder mi, istatistiklerdeki acıyı azaltır mı? Belki mikro düzeyde uğraşılarla bunu ileriki yıllarda görebiliriz. Misal daha dün akşam arkadaşlarıyla maç yapmaya giden eşim oğlumuza “gelmek istersen sen de gel” derken, kızım “ben de gelicem” deyince, “senin orada canın sıkılır” diye cevap verdi. Oysa daha geçen hafta Amir Khan’ın iki kızını güreşçi olarak yetiştirdiği, Hindistan’daki kadın sorunlarına değinen Dangal adlı sinema filmini izlerken, ona dönüp “sen de yapabilirsin Ayşe” diyen de kendisiydi. Söylemler ve uygulamalar tutarlı bir paralellik izlediği vakit bir şeylerin düzeleceğine inanıyorum. Tüm toplumsal alışkanlıkları, gelenekçi bakışı, yazılan yanlış kodları on beş senede adamın zihninden silmem mümkün değil, aynılarından benim zihnimde de var. Yazılan rolleri ezberleyip oynayanların makbul, kendi kafasından yorum uyduranların aykırı kabul edildiği bir sahne bu. Aaa adama balkon yıkatıyordu, geçen gördüm utanmadan çamaşır serdiriyordu diyen hemcinslerim olduğu sürece, yalnız kalan bir erkeğin aç kalacağını düşünen anneler, eşler olduğu sürece bu cinayetler devam edecek. Bu üstünlük madalyasını biz, bizzat biz takıyoruz onların boyunlarına. Kaldır kafanı yukarı artık kahvenin önünden geçerken, oradan geçiyor olmak utanılacak bir şey değil. Oğluna söyle sofradan tabağını alıp muslukta durulasın, kaşıkları da o koysun. Eşine seslen, kodlardan dolayı kendi aklına gelmiyormuş çünkü, sen çorbayı karıştırırken çamaşırları seriversin. Memlekette yıkanacak epey kirli çamaşır var çünkü…

Cevap Gönder

E-posta adresiniz yorumunuzda yayınlanmayacaktır.