KADINLAR NE İSTER’E GİRİŞ :)

0 45

Akşam yemeğine anlam yüklediğimi bilmiyordu. Yüklemesem bile çok acıkmıştım. Ve aç insanlar mutsuzdur. Genelliyorum o halde varım 🙂 En temel ihtiyacı karşılanmamış bir insan üst düzey bir ihtiyacı karşılansa da ( ki o ne mümkün) tatminsiz ve mutsuz olacaktır. Acıkmayan “değişikler” için başka bir örnek vericem. Çok çişi gelmiş bir aktriste uzattığınız Oscar ödülü, bir an önce alıp tuvalete koşmak istediği bir nesneden daha fazlası olamaz. Oysa aynı oyuncu mesanesi boş bir şekilde sahneye çıksa ödül, gurur ve gözyaşlarıyla yıkanabilirdi.

Her neyse büyük genellemelerim ve ben kenara çekilip yazacağımız basit gerçeklere yer açalım. Çok yorgundum ve başım ağrıyordu. Tüm hafta boyunca ev ahalisine dengeli ve lezzetli bir menü sunmuş olmanın doğal haklılığı içinde bugünkü yorgunluğumun kutsanmasını, “fazlasıyla hak ettiğim” dışardan söylenen bir menünün sevgiyle sunulmasını bekliyordum. Daha çok beklerdim. Misal saat sekize kadar?

Tamam, bekledim. Saat sekizde açlıktan ölmek üzereyken ( hayır dayanamayıp dünden kalan nohuttan bir tabak yedim ama o bunu bilmiyor) eli boş bir şekilde eve gelen bir adam nasıl bir adamdır? Ne sipariş edelim diye sorsa da artık cevap verir misiniz? ( Yani eğer yorgunluğumu kutsayıp havaya kaldırmasını beklemesem rahatlıkla ederim. Ama mesele artık yemek değil. Mesele, önemsenmemiş haklılığımın paçavralar içinde bir ocağın başında kül kedisi gibi bırakılması) Soruya cevap bile vermedim. Hatta kendimi dışardan görebilsem “hıh” diye başını diğer yöne çeviren küskünlüğü kızgınlığa evrilen dehşetengiz bir yaratık görebilirdim. Bu öyle bir yaratık ki artık hiçbir yaltaklanma, hiçbir anlayış çarpılmış yüzünü düzeltemeyecek. Zaten muhatabının da iki üç sorudan fazlasına tahammülü, daha da önemlisi isteği yok bu saatten sonra. Bu saat derken büyük çarpışmalarla geçmiş on altı yıllık uzun bir meydan savaşının, kazananı olmadığını çok iyi  bilmenin verdiği bezginlikle girdiğin küçük muharebeleri kastediyorum. Uzattım. Ama zaten uzatmak için buradayım değil mi? Yoksa sadece “akşam benimkiyle bozuştuk” demenin yeterli olabileceği bir sohbet konusunu neden yazıyorum? Kadınlar ne ister, erkekler ne anlar adlı kadim problemin kadın öznesi olarak ( nesnesi mi demeliyim acaba) küçük bir pencere açmak niyetindeydim.

Başlıyorum:

Ofsayt olarak değerlendirebileceğimiz ilk hareket : “Ne söyleyelim?” sorusunun yorgun olduğunun anlaşılmasını isteyen kadına bezginlikle ve uzaktan sorulması. Doğru bir hareket ama gol değil 🙂

Nasıl olabilirdi peki?

Hiçbir tatlış sıfat eklemeden ( ki “bu saatten sonra=on altı yıl” isimle seslenilmek bile tatlışlıktan sayılıyor), yanına kadar gelip, ufak bir temasla ( elini elinin üstüne koyma, elini omzuna atma, sırtına uzatma, başına yukardan dokunma…vs) yorgun olduğunu iddia eden kadının teskin edilmesi sağlanır. ( İçinden “ne zaman yorgun değilsin ki” diye geçiren adamların teması hemen algılanır hoooop ofsayt! Dolayısıyla temas içten olmalı, içine şaka karıştırılmamalı, zira bu artık sarı kart yani)

2.adım: Muhatabınız hala mı küskün? E ne bekliyordun, kadın sekiz saattir aç! ( Öhöm, bi tabak nohutu sen bilmediğin için sekkizz saat) Şey ama sanki başını hafif döndürmeye başladı sana doğru? Bu aradığın işaret olabilir! Orta sahayı geçtin, şimdi teması hiç kesmeden yemek önerilerini sıralamaya başla! ( Yavşama hemen, o yol yol değil 🙂

Burada kısa bir ara vermek istiyorum. Yazının başında “basit gerçeklerden” bahsediyoruz diye belirtmiştim. Şimdi, bencek, ideal olan zaten ( eşlerin ikisinin de dışarda çalışması durumunda) haftalık yemek menüsünün ilişkinin muhatapları tarafından birlikte yapılmasıdır. Bu ideal ilişkide erkeğin mutfakta ailesi için bir şeyler pişiriyor olması öylesine “basit gerçeklerle” çelişiyor ki varsa eğer öyle “paralel gerçekler” rövaşatayla atılan golden sayılabilir. Hastasıyız. Ölürüz.

Devam edersem:

Hala olmadıysa…tıp bu konuda çaresiz. Bizce başka bir odaya geçip fazla ses çıkarmaman şiddetle tavsiye edilir. Tek dileğimiz kadının ertesi gün (sabah değil, çünkü sabah küsmek için ideal bir zaman dilimidir doğası gereği) akşama kadar bu duygusundan “kendiliğinden” kurtulmasıdır. Yani dün akşamki performansından sonra o da, biz de senden çok şey beklemiyoruz, üzgünüm tatlım 🙂

Bitmek üzere, toparlıyorum:) Kadına gelirsek! Canım benim yaa. Sen o moskurtuk suratınla saat sekize kadar bekledin mi hakikaten? ( Nohutu bilmiyoruz) Kurban mı oldun çen, kendine mi üzülüyon çen, yerim ben çeni! Aman da çok yorulmuş, evine de işine de koşmuş, kimseler de kıymetini bilmemiş…Tamam. Yeter yani. Kendin bil be canım madem. Aç telefon, ne isteyeceksen iste be. Aaaa fenalık filan geldi bana senin bu kaç senelik ders almamalarından yaa. Mis gibi ye yemeğini, adam gelince üstüne köpüklü bi kahve içersiniz birlikte. Ya da dur vazgeçtim, çay demlemeyi biliyor, çay içersiniz. He he.

Sonuç cümlesi: “Yorgunluğunun yaşamak gibi bir anlamı olması” dışında da bir şeyler istiyorduysan o anlamı kendin yükleyeceksin bebeğim.

Cevap Gönder

E-posta adresiniz yorumunuzda yayınlanmayacaktır.