İSTİKBALİMLE OYNAMAK HOBİLERİM ARASINDA YER ALIR
Bugün kalbime bir hatıra düştü, keskin bir şekilde. O keskinliği bileyip kalbimin tam ortasına batıracak kadar sert, ruhumu okşayacak kadar yumuşak cümleler gerek bana. Açtık. Aç-tık. Bildiğin açtık yani. Midemiz karnımıza yapışacak kadar. Ne zaman doyacağını bilmediğin bir açlık ne kadar çok açlık olabilirse o kadar. Mahallemizdeki Şevki Bakkal, veresiye defterindeki rakamları toplayıp, yaşıma bakmadan beni dükkândan çıkarıyordu. Ben çocukluk travmalarıma yenilerini ekliyor, utanç duygum da dâhil zihinden çıkarma işlemi yapamıyordum. Sonra bir akşamüstü annem, yarım çuval patatesle geldi eve. Topraktan çıkarırken çapanın kestiği patatesleri yevmiyeli işçilere dağıtmış tarla sahibi. Annemin bilerek kaç patates sakatladığını Allah bilir. Offf patates ama ne zenginlik! Patates patates olalı böyle sevilmedi. Ne kadar hızla haşlayıp yedik bilmiyorum
Kızartmak için yağ alana kadar bir hafta geçtiğini hatırlıyorum. Patatesle yapılabilecek her şeyi yapmış olabiliriz
Annemin haftalık yevmiyesini aldığı akşam, Bakkal Şevki’nin suratına para destesini attığını hayal ediyorum. Tabii ortada deste olacak sayıda para yok da hayal bu
Annemse borcu sildirmiş, iki parmak uzunluğunda sucuk da kestirmiş, öyle zengin kadın! Hepimize bir dilim sucuk düşmese de yağına ekmek banıyoruz. O an dünyadaki en zengin aile biziz. Sonra, başka bir gün Bakkal Şevki’nin şöyle dediğini duyuyorum: Fakirler makirler ama para bulunca sucuk yiyor bunlar! Adam bizden dünya dışı varlıklarmışız gibi, yaratıkmışız gibi, topluca katledilecek bir ırkmışız gibi filan bahsediyor. Allah seni affetsin be Şevki. Sucuk yiyecek kadar değerli hissedene kadar yirmi yıl geçmesi gerekti sonra. Zenginlerin her şeye hakkının olduğu zamanlarmış ki bu adam bize her şeyi söyleyebiliyordu. Galiba ona muhtaç olduğumuz sürece söylemeye devam edecekti. Pek bir şey değişmedi muktedirler cephesinde. Taksitle aldığı dolabının elektriğini ödeyemeyen insanlar cephesinde de… Ama işte o muktedirler çıkıp, sanki herkes tokluktan ne tarafa yatacağını şaşırmış gibi, sanki memlekette aç insan kalmamış gibi, sanki paralel bir evrende buzluğunda et olmayan buzdolapları zenginlik göstergesiymiş gibi konuşunca, ben, Şevki Bakkal ile onlar arasında ne fark var, bilemiyorum. Benim fakir genlerim mi alıngan, yoksa hakkım olmayanı alıyor gibi hissettirildiğimden mi bilmiyorum, suçlu hissediyorum. Oysa krediyle ya da bursla okumadım, kendim patates yiyip köfteleri müşterilere servis ettim. Doksan tane sınava girip de atandım. Kimseden bir şey rica etmedim. Kimseye minnet etmedim. Kendi merhametlerini bizimle bölüşenler dışında kimseye bir şey borçlu değilim. Kime karşı suçluyum onu da bilmiyorum. Bende bol olduğu için, kendini hiiiç suçlu hissetmeyen insanlara bir miktar kendiminkinden ikram edebilirim. Yoksa fazlası beni hassta edecek!


