EVRENİN EN HUZURLU GEZEGENİ

0 286

Sevgili okur, geçen hafta bahar taklidi yapan bir aralık gününde ömrümün otuz küsur senesini geçirdiğim bu şehirde mi yaşlanıp öleceğimi düşünerek yürürken kafama mor tohumlu çiçekleri olan bir ağaçtan küçük bir salkım düştü. Epey tropikal görünüşlü bu tohumun çiçek açtığı mevsimde ne de güzel koktuğunu düşündüm. Bazen tanıdık bir sokakta olmanın verdiği o güven hissi ruhumdaki isyankâr kaşife galebe çalıyor böyle. İlkokulda öğretmenimin öğrettiği matematiksel konumu hiç terk etmeden 26.meridyene 40 derece paralel yaşayan biriydim. Dünyanın diğer meridyenleri kim bilir hangi insanların üzerinden geçip gidiyordu? Tercihlerimi yaşadığımı düşünüyorum. Kuzenim gibi Güney Asya’yı ya da arkadaşım gibi Avrupa’yı gezmek istediğimi söylüyorum sık sık. İrlanda, diyorum en çok gitmek istediğim yeri soranlara. Oysa işte mahallemizdeki markete doğru yürüyorum. Şehir merkezine gitmek büyük macera böylesi küçük dünyama. Yaşadığım ev, koca evrende bir gezegen sanki. Onun rehavetinden bile zor kopuyorum.

-Cumartesi toplanıyoruz kızlarla, gelsene.

– İnşallah, diyorum. İçimden “sizinle olmamın bana bambaşka bir keyif katacağını bilsem de işte, yapamıyorum dostum. Çocukların olmadığı bir odada bir kitabın kapağını kaldırdığımda ne denli coşkulu bir maceranın içine dalsam da onu kendi evimin güvenli ortamında okuyor olmanın verdiği anlatılmaz bir hazzı yaşamak varken hem de” diye tamamlayarak.

Hangi yolların nerelere çıktığını bilmenin huzurunu bazen nereye çıktığını bilmediğim yollara girebileceğim umudu ve enerjisiyle besliyorum. Çünkü bildiğim bir diğer şey de ararken yorulmadığım, hedefe kitlenip de yolun güzelliğini unutmadığım. Garip bir kadercilikle, bu yola girdiysem vardır bir nedeni diyebildiğim gibi durmadan aynı kısa yolu tekrar tekrar yürürken tercihlerimi yaşıyorum diyebiliyorum. İşte, tam da o ağacın altında ömrümden dakikaların hızla geçip gittiği o yerde, elime aldığım morlu pembeli tohumlara bakıp o anları bonkörce harcamıyor, kazanıyorum. Güneş ışığına, rüzgâra, bir kitap sayfasına, bir kuşun sırtına binip Endonezya’ya, Edinburgh’a, Kahire’ye gidiyorum.

Gerçekten yolculuğu tercih ettiğimde de tanıdık olmayan o şehirlerden aklımda kalan, üstüne oturduğum sıcak kaldırım taşı, kokusunu içime çektiğim bir çiçek, büyük bir yapının beni serinleten gölgesi, karnımı doyurduğum yerlerin tatmin duygusu, baka kaldığım bir manzaranın renkleri olacak, biliyorum. Çünkü ben ancak böyle şeyleri taşıyorum.

Tadını bildiğim bir simidi, adını bildiğim bir simitçiden alıp eve dönüyorum. Evim, evrenin en tanıdık gezegeni!

Cevap Gönder

E-posta adresiniz yorumunuzda yayınlanmayacaktır.