Bir Tereddüdün Hikayesi
Sabah yataktan hangi motivasyonla bu kadar hızlı kalktığımı ama hep hızlı kalktığımı bilmiyorum. Yaşamımdaki en büyük gizem bu. Belki bir miktar üzerine yazarsam tepede büyük bir spot yanacak ve ta ta ta taaam diye bu müthiş gizem açığa çıkacak? Olabilir. Olabilmeli yani.
Misal bugün. Harika bir kahvaltıya değil kendi kaynattığım iki haşlanmış yumurtaya, bol gezmeli/muhabbetli bir güne değil, girdikçe yanına tik işareti atacağım beş derse ve koridorda volta atmalı bir nöbet gününe uyandım. Uyanabildim.
O halde çocuklarını mutluluk kelebeği gibi okula hazırlayan bu kadın da kim? Hepi topu yarım yumurtayı bitirsin diye oğluna şebeklik yapıp, genişçe gülümseyen bu şaşkın ben miyim Allahım. “Benim mi bu” parlayan ruh 🙂
Birinci ders. Bitebildi. Çok şükür. Türk-İslam devletlerinde sanat anlayışı. Ben ne bileyim! Otuz kişilik sınıfta sanatsever üç kişiye sütunlu ve sütunsuz yapıları gösteriyorum, bu üç kişinin içine ben dahil değilim. Yani evet sanata ilgim var da bunu bana tarih öğretmenimin kıt/zenginleşmemiş birikimiyle anlatması ilgimi çekmiyor. 27 kişi yalan mı söyleyecek? Haa bak, aynı konuyu Artuklu mimarisi üzerine çalışmaları olmuş bir sanat tarihçisi anlatsa ohooo. Bayılırım. Geç-mi-yor! Durun durun geçti. Bir ders. Eveeet, bir tik işareti, kaldı dört. Yukarı bakma tatlım başın dönebilir. Aşağı bak, biten derse doğru 🙂
Ama sonra şöyle bir şey olabiliyor üçüncü derste. Tam da meşrutiyet yönetiminde yasa teklifi yetkisinin nasıl uygulandığını anlatırken hem de. Ders bitiveriyor. Lan. Ne çabuk? Sormalara doymadı bazı öğrenciler. Bir merak, bir merak! Yaşamaya dair bir marak. Nasıl bir adrenalin, nasıl bir heyecan yarabbim. Tarih dersinde. Olabilir. Olabilmeli.
Buna benzer “yaşamaya dair bir merak mı” beni sabah uyandıran? Spot yandı mı? Durun, daha değil.
Bitirip bitirip gidivermek. Eve. Ama bitirip. Sonra kendime ait bir yaşama yaşayabilirim. Anlatım bozukluğuyla da olsa yaşarım. Her türlü. Günün büyük kısmı okulda “nöbet geçirirken”, bu yaşamın kaçta kaçı bana kaldı diye düşünmeden…
Mutfakta köpürttüğüm bulaşık süngeriyle 2/3’lik kısmı yıkayıp, temizlediğim tabaklarla günün geri kalanını servis edebilirim. Kendime. Sonra, koşabilirim. Şehrin çıkışındaki arpa tarlalarının arasında, armut ve dut ağaçlarının yerini tespit ederek. Kardeşimi arayıp annemi çekiştirebilirim, sonunu iyi bitirerek. Sait Faik’in çevirirmiş gibi yapıp yeniden yazdığı polisiyeyi bitirebilirim. Bugün annemin suladığı karanfilin dibinde bir kahve içebilirim. Çocuklar uyuyunca Friends dizisinden iki bölüm izleyebilirim. Çocuklar uyuyunca çocukları izleyebilirim. Yeniden sevebilirim. Sözümden döne de bilirim. Spot. Yandı. Tamam.