Elektrik Alamıyorum
Sevgili okur, harika bir Pazar gününden merhaba! Öyle yaşam doluyum, öyle coşkulu, öyle mutlu! Hayırdır, dedin tabii 🙂 Ben ki kendini tüm memleket gerçeklerinden soyutlayabilen bir desperate ev hanımıyım, ne terör, ne “bizim fetih mi, sizin fetih mi” saçmalığı, ne zaten paralarını alsalar bile bir süre sonra başka bir göçükte ölebilecek aç madenciler beni kendimi yalıttığım bu dünyadan çekip alamıyor. Pazar gazetesi ve ekleri de muhtemelen benim gibi başka bir dünyada basılıp dağıtılıyor. Çünkü Türk kebabının bulunmazlığı ve kanserin tedavisinin bulunduğu müjdesi üzerine kurgulanmış bir mutluluk kelebeği sanki her biri… Ben de nasiplendim bundan. Memleketimin aristokrat zümresinin nerelerde neler yiyip, hangi muhteşem pahalı ve bi boka benzetemediğim elbiseleri giydiğini görmüş oldum. Ayıp kelime kullandığım için tüm islam âleminden özür diliyorum. Engizisyon mahkemesine sunacağım savunmamı kelime kelime hazırladım. Cool olmaya çalışırken kül oldum, affedin; imza: günahkâr bir kul!
Mutluluğumun “yaşamak” gibi bir anlamı var! Bunu sağlamak için Edirne’nin tüm Pazar günü boyunca elektriğini kesen güzide belediyesine teşekkür ederim… Allah(vurgu ikinci hecede okuyun) razı olsun! Tüm ev temizlemekten kurtulan hemcinslerim adına bir çelenk göndermeyi düşünüyorum. Evini süpüremeyen bir kadın ne kadar mutluysa o kadar mutluyum. Bu önermeye göre Angelina Joli kadar mutlu olmam lazım. Ah, ama Angelina telden topladığı çamaşırları katlamak ya da sular kesilmeden yıkadığı için yenilerini asmak zorunda değildir zannımca 🙂 Kendi kendime düşündüm. En çok hangi ev işini sevmediğimi filan. Yok, dediğim gibi ben öyle derin meseleler üzerine düşünmüyorum. Eh hoşlandığım çocuk benden hoşlanıyor mu diye düşünecek yaşı da geçtiğime göre, ne düşünseydim? Bulaşık yıkamak! Sabahtan akşama yıkasam doymam! Beni rehabilite ediyor. O köpüklerin arasında kaybolan bardak ve tabakları yıkarken bir sürü sorunumu kökten hallediyorum. Yeni bir mutfak yaptırıyorum, Seçkin’e hak ettiği cevabı veriyorum, yaza yapacağımız işlerin listesini çıkarıyorum, dersimi provoke eden ilgisiz öğrenciye performans notunu veriyorum (50), güzel bir anı hatırlayıp gülümsüyorum, radyodaki şarkıya eşlik ediyorum, repertuvarım epey zenginmiş, farkediyorum 🙂 Yemek yapmayı zaten severim. Yağda cızırdayan soğan, salça ve eklediğim tüm malzemelerle varmaya çalıştığım nokta sadece mükemmel bir lezzet değil, mutlu bir yaşam da pişiriyorum ben. Sizin gibi. Çamaşır asmak ve toplamaktan nefret ediyorum. Derin anlamlar çıkaracak bir şey yok. Çamaşırla ilgili sevdiğim tek şey rüzgârla birlikte burnuma ulaşan o temiz sabun kokusu. Annemin yüzüme yaklaştırdığı ellerinden yayılan koku… Benimkilerin öyle bir koku hatırası olmayacak, çünkü çamaşırı makine yıkıyor. Angelina da Brad’e mi astırıyor, çalışanına mı bilemem (kurutma makinesinden haberim yokmuş gibi yazıyorum, çaktırma) benim Brad bırak asmayı, çamaşırların kirlenip yıkanan bir şey olduğundan bile habersiz. Yüce bir güç (ben), onları tertemiz bir şekilde hep bulabileceği bölgelere bırakıyor sanıyor. Ona gerçekleri anlatmamın zamanı geldi sevgili okur. Siz sevgiyle kala durun, ben mutluluğumuzu garanti eden taze fasulyeyi pişirmeden önce ona acı gerçeği anlatayım!